Sosyal ağlar :

PRATİK BİLGİLER

» Amortisman Sınırı
» Vergiden Müstesna Yemek Bedeli
» Emlak Vergisi Oranları
» Fatura Düzenleme Sınırı
» Değer Artış Kazançları İstisna Tutarları
» Kıdem Tazminatı Tavanı
» Usulsüzlük Cezalarına Ait Cetvel
» Yıllık Ücretli İzinler

MUHASEBE STANDARTLARI

Ülke içinde kullanılan muhasebe standartlarını uluslararası standartlarla bütünleştirebilmek için 1995 yılından bu yana 43 uluslararası muhasebe standardı Türkiye’ye ...

T.C. RESMİ GAZETE

   DUYURULAR

Şirket Ortaklarına Şirketten Maaş Verilmesi

 I. Giriş (*)

Şirket ortakları, pay sahibi bulundukları şirketlerden kar payı alarak veya borçlanmak suretiyle menfaat sağlayabildikleri gibi ücret şeklinde de ödeme alabilmektedir. Bunun için şirket ortağının aktif olarak şirket bünyesinde çalışması; yani şirketin işlerinin yürütülmesi ile ilgili şahsi emeğini ve mesaisini ortaya koyması gerekmektedir. Bir başka ifadeyle ortağın şirketten aldığı ücret, verdiği hizmetin karşılığı olmalıdır. Şirket ortağının ücret almasının sağladığı bazı vergisel avantajlar, ortakların şirketten kar payı almak ve ya borçlanmak yerine ücret şeklinde ödeme almayı tercih etmelerine neden olmaktadır. Uygulamada fiili durumu yansıtmamasına rağmen ortaklara verilen paraların hesaplarda ücretmiş gibi gösterilmesine sıklıkla rastlanmaktadır. Ortaklara yapılan ödemelerinin hangi durumlarda ücret kapsamında değerlendirileceği, söz konusu ödemelerin vergilendirmesinin ne şekilde olacağı ve yapılan ücret ödemelerinin gerçek mahiyeti yansıyıp yansıtmadığı bu çalışmamızın konusu oluşturmaktadır.

 II.Ortağın Şirketten Elde Ettiği Menfaatlerin Vergisel Analizi

Son yıllarda vergi kanunlarında yapılan değişikliklerle birlikte şirket ortaklarının üç menfaat sağlama seçeneği arasından (ücret alma, kar payı alma, borçlanma) ücret şeklinde ödeme almayı tercih ettiği görülmektedir. Hiç şüphesiz buna yön veren en önemli etken bu tercihler arasındaki vergi yükünün birbirinden farklı olmasıdır.

Bir ortağın şirketten borçlanmasını, kar payı almasını ve ücret almasını vergi mevzuatı açısından ayrı ayrı değerlendirecek olursak, ücret almanın ortaklar için toplam vergi yükü açısından daha cazip olduğunu görmekteyiz. Şöyle ki; bir ortağın, şirketten borçlanmak suretiyle menfaat sağlaması durumunda borçlanılan tutar üzerinden şirketin faiz hesaplaması gerekecek, dolayısıyla şirketin vergi matrahını arttırıcı bir gelir unsuru doğmuş olacaktır. Ayrıca söz konusu durum vergi kanunları açısından borç alma verme işi, yani bir hizmet alımı olarak değerlendirildiğinden “Katma Değer Vergisi” hesaplanması gerekecektir. Ayrıca şirket ortağı, vergi kanunları açısından ilişkili kişi durumundadır. Bu nedenle ortağın şirket tüzel kişiliğinden para çekmesi durumunda Kurumlar Vergisi Kanunu Madde 12′ ye göre “Örtülü Sermaye” hükümleri gündeme gelebilecektir.

Kar payı alma durumunda ise şirketin ödediği kar payı üzerinden Gelir Vergisi Kanunu Madde 94/6 uyarınca tevkifat yapma zorunluluğu vardır. Tabi bunun yanında alınan kar payı ortak açısından da “Menkul Sermaye İradı” sayılacak ve Gelir Vergisi Kanunu hükümlerine göre ortağında şahsi olarak beyanname vermesi gerekirse toplam vergi yükü daha da artmış olacaktır. Ayrıca ücretin aksine, ortaklara ödenen kar payı tutarının dönem kazancından indirim konusu yapılma imkanı bulunmamakta, dolayısıyla da şirketin ödeyeceği kurumlar vergisi tutarı daha yüksek matrahtan hesaplanmaktadır. Bunların dışında Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre de kar payı dağıtan şirketin yedek ayırma sorumluluğu doğmaktadır. Bu da şirkete ayrı bir yük getirmektedir.

Bir ortağın şirketten ücret şeklinde ödeme alması durumunda ise yukarıda sayılanlara göre ortak ve şirket tüzel kişiliği açısından daha avantajlı bir durum ortaya çıkmaktadır. Öncelikle bu durumda ortağa ödenen ücretin vergi matrahından indirim konusu yapılabilme imkanı doğmaktadır. Bu sayede Kurumlar Vergisi daha düşük matrah üzerinden hesaplanmaktadır. Gelir Vergisi uygulamasında tek işverenden alınan stopaja tabi tutulmuş ücret gelirleri için beyanname verme ve beyannameye dahil etme zorunluluğu yoktur. Yani ortağa verilen ücretin vergilendirilmesinde Gelir Vergisi Kanunu madde 94/1’e göre yapılacak stopaj yeterli olmaktadır. Bu nedenle ortağın şahsi beyanname vermesi gerekmezse yapılan tevkifat dışında bir vergi söz konusu olmamaktadır.  Ayrıca beyanname verme durumu söz konusu olsa bile gelir vergisi tarifesinde ücret gelirleri için uygulanan vergi oranları diğer gelirlere göre matrah artışı karşısında daha yavaş artış göstermektedir (Örneğin 2013 yılı için %35 vergi oranı, diğer gelirler için 60.000 TL ve fazlası için uygulanıyorken ücret gelirleri için 94.000 TL ve fazlası için uygulanmaktadır). Bu durum da toplam vergi yükünü önemli ölçüde azaltmaktadır. Bunların yanında bir şirkette ortağın kar payı alması durumunda dönem karının dağıtılması için en azından dönem sonunun beklenmesi gerektiği ancak ücret alınması durumunda ise ücretlerin aylık olarak dönem içinde tahakkuk ettirilerek ödenebilecek olması da hak edilen bedelin daha erken tahsil edilme imkanı açısından ortaklara şirketten ücret almayı daha cazip hale getirmektedir.

İşte sayılan tüm bu nedenlerden ötürü şirket ortakları, şirketten borçlanmak ve ya kar payı almak yerine ücret almaya yönelmekte ve toplam vergi yükü açısından (hem ortağın şahsi vergi yükü hem de şirketin vergi yükü) avantaj sağlamış olmaktadır.

A- Ortak Olunan Şirketten Ücret Alınması Durumunun Vergi Kanunları Açısından Değerlendirilmesi

Vergi kanunları açısından ücretin tanımı, Gelir Vergisi Kanunu’nun 61. maddesinde  yapılmıştır. Buna göre; “Ücret, işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerdir.” Ortaklara ücret ödenmesi konusunu vergi kanunları açısından değerlendirirken öncelikli olarak şahıs şirketleri ve sermaye şirketlerini birbirlerinden ayırmak gerekir. Kanun maddesinde yer alan tanımdan da anlaşıldığı üzere vergi kanunları açısından bir ücretten söz edilebilmesi için ücreti hak eden kişiden ayrı bir işveren olması şarttır. Şahıs şirketlerinde (sermaye şirketlerinin aksine) ortaklar, şirket borçlarından sınırsız sorumludur ve şirket tüzel kişiliğine göre daha ön plandadırlar. Yani ortakların her biri teşebbüs sahibi sayılır. Buna karşılık sermaye şirketlerinde ise ortakların şahıslarından çok şirket sermayesi ön plandadır ve şirket tüzel kişiliği ortaklardan tamamen ayrıdır. Dolayısıyla şahıs şirketlerinde teşebbüs sahibi sayılan ortakların aynı anda hem işveren hem çalışan konumunda bulunmaları söz konusu olmadığından şirketten ücret almaları mümkün değildir. Sermaye şirketlerinde ise ortakların şirkete bağlı olarak yapılan iş ile ilgili şahsi olarak çalışmaları, bir emek sarf etmeleri durumunda bu hizmetlerinin karşılığında işveren konumundaki şirket tüzel kişiliğinden ücret almasında herhangi bir sakınca yoktur.

Gelir Vergisi Kanunu’nun 41. maddesinin 2. bendinde teşebbüs sahibinin kendisine, eşine, küçük çocuklarına işletmeden ödenen aylıklar, ücretler, ikramiyeler, komisyonlar ve tazminatlar gider olarak kabul edilmemiştir. Bunun yanında söz konusu maddenin son bölümünde “Bu maddenin uygulanmasında, kollektif şirketlerin ortakları ile adi ve eshamlı komandit şirketlerin komandite ortakları teşebbüs sahibi sayılır.” şeklinde hükmedilmiştir. Söz konusu madde hükümleriyle de şahıs şirketlerinde teşebbüs sahibi sayılmakta olan ortakların aynı zamanda şirketlerinden ücret alması kabul edilmemiştir. Özetleyecek olursak; ferdî ticarî işletmelerin sahipleri ve kollektif şirket ortakları ile adî ve eshamlı komandit şirketlerin komandite ortaklarına hizmetleri karşılığında sağlanan menfaatlerin ücret sayılması ve ticarî kazançtan gider olarak indirilmesi mümkün değildir. Bu konularda Maliye Bakanlığı’nın çok sayıda muktezası ve Danıştay’ın müstekar hale gelmiş kararları vardır. Buna karşılık, anonim ve limited şirket ortakları ile paylı komandit şirketlerin komanditer ortaklarına, her çeşit hizmetleri karşılığında bu şirketlerden ödenen ücretlerin, GVK’nun  61. maddesi kapsamına giren birer ücret ödemesi olması sebebiyle vergi tevkifatına tâbi tutulması zorunlu ve gider yazılması mümkündür. Öyle ki, GVK’nun 61’inci maddesi, borçlar hukuku, iş hukuku ve sosyal güvenlik hukukundaki anlamı ile aslında hizmet erbabı ücreti değil vekâlet ücreti sayılan yönetim kurulu ücretlerini dahî ücret saymak suretiyle GV tarifesi üzerinden vergi tevkifatına tâbi tutmuş ve GVK’nun 40’ncı maddesi ile bunlar hizmet erbabına ödenen ücret sayılarak ticarî kazançtan indirilecek gider kabul edilmişlerdir.

Sermaye şirketleri olan anonim ve limited şirketlerde ortaklara hizmetleri karşılığında ödenen tutarlar, Gelir Vergisi Kanunu madde 61’de yapılan ücret tanımını karşıladığından bu kapsamda değerlendirilmektedir. Ayrıca yine söz konusu kanunun maddesinin devamında; “Yönetim ve denetim kurulları başkanı ve üyeleriyle tasfiye memurlarına bu sıfatları dolayısıyla ödenen veya sağlanan para, ayın ve menfaatler” ayrıca ücret kapsamına alınmıştır. Ancak sermaye şirketlerinde işveren konumundaki şirket tüzel kişiliğinin ortaklara hizmetleri karşılığı ödediği tutarlar ücret tanımını karşıladığından ortaklar, yönetim ve denetim kurullarında görev almasalar dahi söz konusu tutarlar ücret kapsamında değerlendirilebilir. Yeter ki ortağa ödenen tutar şirkete şahsi olarak verdiği bir hizmetin karşılığı olsun.

Şirket ortaklarına ödenen söz konusu tutarların ücret olarak değerlendirilmesinin sonucu olarak, şirketler ödediği bu tutarları kurumlar vergisi matrahından indirim konusu yapabilirler. Şöyle ki Gelir Vergisi Kanunu’nun 40. maddesinin 1. bendinde, ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderlerin, safi kazancın tespitinde gider olarak indirilebileceği hüküm altına alınmıştır. Ayrıca Kurumlar Vergisi Kanunu 6. maddesinde safi kurum kazancı tespitinde Gelir Vergisi Kanunu ticari kazanç hakkındaki hükümlerin uygulanacağına hükmedilmiştir. Bu madde hükümlerinde göre çalışanlara ödenen ücretlerin indirim konusu yapılabileceği açıktır. Dolayısıyla da şirketlerin ortaklarına hizmetleri karşılığı gerçekleştirdiği ücret ödemeleri bu kapsamda değerlendirildiğinden söz konusu tutarlar dönem kazancından indirilebilmektedir.

Konuyla ilgili olarak şirket ortağı ve aynı zamanda şirket müdürü olan kişiye şirketten bağlanacak maaşın kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınıp alınamayacağı hususunda Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından verilen özelgede  ; “Kurumların kendi ortakları ilişkili kişiler arasında sayıldığından, şirket ortağı ve aynı zamanda da şirket müdürü olan kişiye emsaline uygun olarak ödeyeceğiniz ücretin, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 40’ıncı maddesinin (1) numaralı bendine göre kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınması mümkün bulunmaktadır. Ancak, şirketiniz tarafından anılan kişiye emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak ücret ödenmesi halinde Kurumlar Vergisi Kanununun transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtılması hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı ve emsaline göre fazla ödenen tutarın kurum kazancının tespitinde gider olarak indirim konusu yapılmayacağı” yönünde görüş bildirilmiştir.

Bir şirketin ortağına ücret ödemesi yapması durumunda vergilendirme genel olarak ücrete ilişkin hükümlere göre yapılacaktır. Gelir Vergisi Kanunu’na göre ücretlerde hukuki ve ekonomik tasarruf esası söz konusu olduğundan ücreti alacak olan ortak için yasal ve ekonomik tasarruf imkanı doğduğu zaman ortağın hak ettiği ücret vergilendirilecektir. Hizmet erbabına ödenen ücretler Gelir Vergisi Kanunu 94. maddesinin 1. bendine göre tevkifat kapsamındadır. Bu tevkifat aynı kanunun 103. maddesinde yer alan oranlar ve 104. maddesi hükümlerine göre yapılacaktır. Ayrıca gerçekleştirilen ücret ödemelerinin Vergi Usul Kanunu 238. maddesi hükmü uyarınca ücret bordrosunda gösterilmesi gerekmektedir. Bunun dışında ödenen ücret Damga Vergisine de tabi olacaktır.

B- Ortaklara yapılan ücret ödemeleri ve transfer fiyatlaması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı ilişkisi

Ticaret şirketlerinde ortaklara hizmetleri karşılığı ücret ödenmesi konusunda en önemli sorun ödenen tutarın hizmetin gerçek karşılığı olup olmadığı hususudur. Yukarıda da bahsettiğimiz vergisel avantajlardan dolayı şirket ortakları kar payı almak yerine ücret almayı tercih etmektedirler. Vergi planlaması adına ortağın şirkete verdiği hizmetin karşılığından çok daha yüksek tutarlarda ücretler ödenebilmektedir. Hatta ortağın şirkete fiili olarak herhangi bir hizmeti olmamasına rağmen kar payı almak yerine ücret alma yoluna gittiği çok sık görülmektedir. Söz konusu durum Kurumlar Vergisi Kanunu 13. maddesinde düzenlenen Transfer Fiyatlaması Yoluyla Örtülü Kazanç dağıtımı konusunu gündeme getirmektedir. Bu madde hükmüne göre; “Kurumlar, ilişkili kişilerle emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak tespit ettikleri bedel veya fiyat üzerinden mal veya hizmet alım ya da satımında bulunursa, kazanç tamamen veya kısmen transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılmış sayılır. Alım, satım, imalat ve inşaat işlemleri, kiralama ve kiraya verme işlemleri, ödünç para alınması ve verilmesi, ikramiye, ücret ve benzeri ödemeleri gerektiren işlemler her hal ve şartta mal veya hizmet alım ya da satımı olarak değerlendirilir.” Ayrıca maddenin devamında kurum ortakları ilişkili kişi olarak sayılmıştır.

Kurumların ortaklarına ücret ödemesi yapması ve ödenen ücretlerin kurumlar vergisi matrahından indirilebilmesi hususunda esas olan, gerçek bir hizmetin söz konusu olması ve ödenen tutarın bu hizmetin tam karşılığı olmasıdır. Dolayısıyla şirketin ortağına hizmeti karşılığı ödediği ücretin, aynı ya da benzer hizmeti ortağı olmayan (ilişkili kişi sayılmayan) bir kişiden alması durumunda transfer fiyatlandırmasının emsallere uygunluk ilkesi gereğince ödeyeceği ücretten daha fazla olmaması gerekmektedir. Eğer şirket ortakları verdiği hizmete karşılık emsallerine göre daha yüksek tutarda ücret alıyorsa ve ya herhangi bir hizmeti olmadan şirketten ücret adı altında ödeme alıyorsa bu kazanç, transfer fiyatlaması yoluyla örtülü olarak dağıtılmış sayılacaktır. Kurumlar Vergisi Kanunu madde 11’de transfer fiyatlaması yoluyla örtülü dağıtılan kazançlar kanunen kabul edilmeyen gider mahiyetinde sayıldığından söz konusu tutarların vergi matrahından indirimi mümkün değildir. Nitekim konuyla ilgili Maliye Bakanlığı’nın verdiği özelgelerde de ortaklara yapılan ücret ödemelerinin muvazaadan ari olarak ödenmeleri ve örtülü kazanç sayılmayacak bir sevide olması gerektiği açık bir şekilde ortaya konmuştur. Bu şekilde ödenen tutarların kanunen kabul edilmeyen gider olarak matraha eklenmesi gerektiğini belirtilmiştir.

III.Ortaklara Yapılan Ücret Ödemelerinin Sosyal Güvenlik Mevzuatı ve Ticaret Kanunu Açısından Değerlendirilmesi

• Sosyal Güvenlik Mevzuatı Açısından Ortağın Hangi Sigorta Statüsünde Olacağı

Ortak olunan şirketten ücret alınması konusunda değerlendirilmesi gereken başka bir husus da ortak olduğu şirketten ücret alan kişinin hangi statüde sigortaya tabi olacağı durumudur. Sigorta kolları, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 4. maddesinde   sayılmıştır. Buna göre “Hizmet akdi ile bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılanlar” 4. maddenin “a” bendine göre, “Anonim şirketlerin yönetim kurulu üyesi olan ortakları, sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin komandite ortakları, diğer şirket ve donatma iştiraklerinin ise tüm ortakları” ise aynı maddenin “b”  bendinin 3 alt bendine göre  sigortaya tabi olmaktadır. Kısaca ücretli olarak çalışan 4a, şirket ortakları ise 4b kapsamında sigorta primi ödemektedirler (5510 sayılı Kanundan önceki sisteme göre ifade edecek olursak da ücretliler SSK’ya,  şirket ortakları ise BAĞ-KUR’ a tabidir).

Şirketin ortağının, ortak olduğu şirketten ücret alması durumunda sigorta statüsünün nasıl değerlendirileceği ise yine 5510 sayılı Kanun’un 53. maddesinde yer alan bir hükümle netleştirilmiştir. “Sigortalılık hallerinin birleştirilmesi” başlıklı bu madde hükmü aşağıdaki gibidir.

“Sigortalının 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde yer alan sigortalılık statüleri ile (c) bendinde yer alan sigortalılık statüsüne aynı anda tabi olacak şekilde Kanun kapsamına girmesi halinde öncelikle aynı maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında, (a) ve (b) bentlerinde yer alan sigortalılık statülerine tabi olacak şekilde Kanun kapsamına girmesi halinde ise aynı maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılır…”

Buna göre aynı anda farklı sigorta kollarına tabi olunması durumunda ne şekilde hareket edileceği açıklanmıştır. Ancak söz konusu maddenin 2. fıkrasında da, “4 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında sayılanlar, kendilerine ait veya ortak oldukları işyerlerinden dolayı, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı bildirilemezler.” şeklinde bir hüküm yer almaktadır. Buna göre 4b statüsünde sayılan ortak, eğer ortak olduğu şirketten ücret alırsa normal hizmet akdiyle çalışan şahıslar gibi 4a kapsamında sigortalı bildirilememektedir. Bu sebepten eğer bir şirketin ortağı, bu şekilde ortağı olduğu şirketten ücret alırsa söz konusu hüküm gereği “Sigortalılık hallerinin birleştirilmesi” uygulamasına gidilmeyecektir. Dolayısıyla da bu ortaklar sigortalılık bildirimlerini 4b’ye göre yapacaklardır.

• Ortağa Ücret Ödenmesiyle İlgili Türk Ticaret Kanunu Hükümleri

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda şirket ortaklarının ücret almasıyla ilgili olarak 132. madde hükmüne göre; “Kanunlarda aksine hüküm yoksa, şirket sözleşmesiyle ortakların, koydukları sermayeler için faiz ve şirketteki hizmetleri sebebiyle kendilerine ücret verilmesi kabul olunabilir.” hükmü yer almaktadır. Söz konusu kanun hükmüne göre de ortaklar şirketten ücret alacaklarsa bu bir hizmet karşılığı olmalıdır. Ayrıca söz konusu husus şirket sözleşmesinde yer almalıdır.

Yeni Türk Ticaret Kanunu açısından değinilmesi gereken önemli bir husus, tek ortaklı sermaye şirketlerinde tek ortağın kendisine ücret olarak ödeme yapıp yapamayacağı ile ilgilidir.

Tereddüt yaratan bu konu ile ilgili Maliye Bakanlığı tarafından verilen bir özelgede   tek ortaklı limited şirkette ortağın hizmeti karşılığı şirket tüzel kişiliğinden ücret almasının mümkün olduğu açıklanmış ancak emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak ödenen ücretlerin Transfer Fiyatlaması Yoluyla Örtülü Kazanç kapsamında değerlendirileceği belirtilmiştir. Kanaatimizce yerinde bir uygulamadır.

Ortağın ücret almasında asıl olan işveren durumunda ayrı bir şirket tüzel kişiliği olması ve ödenen ücretin ortağın hizmetinin karşılığı olmasıdır. Dolayısıyla söz konusu şartlar sağlamışsa şirketteki ortak sayısı durumu etkilememektedir.

IV. Sonuç

Son yıllarda sermaye şirketlerinde ortaklar daha çok ücret şeklinde ödeme almaya yönelmektedirler. Makalenin 2. bölümünde yaptığımız karşılaştırmada da görüldüğü üzere ortağın şirketten ücret alması vergisel açıdan hem şirkete hem de şahsi olarak ortağa önemli bir avantaj sağlamaktadır. Eğer bir ortak şirkete şahsi mesaisini ayırıyorsa yani şirketin yürütmekte olduğu faaliyetle ilgili bir emek harcıyorsa bunun karşılığı olarak ücret alması normal bir durumdur. Gerek Türk Ticaret Kanunu gerekse vergi kanunları bu duruma izin vermiştir. Ancak ortakların ücret şeklinde ödeme almasının yarattığı vergisel avantajların suistimale açık olması önemli bir sorundur. Şirketler ortakları, vergi yükünü azaltmak adına herhangi bir hizmeti olmadığı halde şirket tüzel kişiliğinden sağladıkları menfaatleri ücret adı altında gösterebilmekte ve ya bir hizmeti olsa bile emeğinin karşılığından çok daha yüksek tutarlarda ücretler alabilmektedir. Her ne kadar bu durumla ilgili Kurumlar Vergisi Kanunu’nda Transfer Fiyatlaması Yoluyla Örtülü Kazanç hükümleri yer alsa da fiili durumda ortağın verdiği hizmetin tam karşılığının ne olduğunun tespiti ve ya hizmetin gerçek duruma dayandığının bilinmesi her zaman mümkün olmamaktadır. Zaten konuyla ilgili en önemli sorunda bu tespitlerin yapılmasındaki güçlük nedeniyle bu durumun şirket ortaklarınca suistimal edilmeye açık olmasıdır.

Şirket ortaklarına ücret şeklinde ödeme yapılabilmesi imkanı kar dağıtma geleneği olmayan şirketler için ortakların şirketten para almasının en düşük vergi yükü ile sağlanması yolu olarak görülmektedir. Dolayısıyla kar dağıtımının hem vergisel olarak hem de TTK kapsamındaki yükümlülüklerine katlanmak istemeyen ortaklar bu şekilde menfaat sağlama yoluna gitmektedirler. Bir başka deyişle çalışsın çalışmasın bütün ortaklara ücret adı altında yapılan bir kar dağıtımı söz konusu olmaktadır. Fiili olarak gerçekte yapılmayan işler veya şirkete sunulmayan hizmet karşılığında bedel almış olunmaktadır. Böyle bir durum gerçek mahiyeti yansıtmamakla birlikte vergi kaybına neden olmaktadır. Emeğin karşılığı ücret, sermayenin karşılığı kar olması gerekirken ortakların şirkete koydukları sermayenin karşılığında ücret alması gibi bir durum ortaya çıkmaktadır.

Ödenecek ücret tutarının tespitinde, şirketin ortağından aldığı hizmeti dışarıdan alması durumunda ne kadar ödeyecekse ya da benzer nitelikte hizmetin değeri piyasada ne kadar ise ortağa ödenen tutarın da o kadar olmasıdır. 

 

KAYNAKÇA

-MAÇ, MEHMET, Şirket ortaklarının ortağı bulundukları şirketlerden ücret almaları, Mali Çözüm Dergisi, 62. Sayı

-Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı’nın B.07.1.G.İ.B.4.06.16.01/2008/GVK-40-10 sayılı Özelgesi

-5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu

-6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu

-Maliye Bakanlığı’nın 62030549-120[61-2012/1222]-1146 numaralı Özelgesi

* Lebib Yalkın Yayınları, LYY Mevzuat Dergisi,  Ağustos 2014